13 İngilizce nasıl okunur ?

Bengu

New member
“1/3 İngilizce Nasıl Okunur?”: Dil, Erişim ve Sosyal Yapıların Görünmez Katmanları

Selam arkadaşlar,

Basit gibi görünen bir dil sorusuyla başlayalım: “1/3 İngilizce nasıl okunur?”

Cevap teknik olarak kolay — one third. Fakat bu küçük kesir, dilin sadece kelimelerden ibaret olmadığını, aynı zamanda güç, statü ve erişimle iç içe geçmiş bir sosyal yapı olduğunu hatırlatıyor. Çünkü dil, sadece anlamı değil; kimliği, sınıfı, fırsatları ve dışlanmayı da taşır.

Bugün bu konuyu bir forumun samimi atmosferinde, farklı perspektiflerle ve gerçek dünyadan örneklerle konuşalım.

---

Dil, Sınıf ve Erişim: “One Third”ün Sosyal Anlamı

Bir dilin nasıl okunduğu, o dilin kimler tarafından, hangi koşullarda öğrenildiğiyle ilgilidir. “1/3 İngilizce nasıl okunur?” sorusu, bir yönüyle küresel iletişimin bir parçası; ama bir diğer yönüyle sınıfsal bir sınav gibidir.

UNESCO’nun 2023 Eğitim Eşitsizliği Raporu’na göre, İngilizceye erişim hâlâ ekonomik gelir düzeyiyle doğrudan ilişkilidir.

Yüksek gelirli ailelerin çocukları genellikle özel dil eğitimi alırken, düşük gelirli bölgelerde yaşayan çocuklar İngilizceyi yalnızca sınavlarda görür.

Yani “one third”ü doğru telaffuz etmek, aslında bir ayrıcalığın sesi olabilir. Bu da bizi şu soruya götürür:

> Gerçekten herkes aynı dili mi konuşuyor, yoksa bazıları sadece “anlamaya” mı çalışıyor?

---

Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Dil Öğrenimi

Kadınlar ve erkekler, dil öğreniminde aynı fırsatlara sahip değiller.

Birçok toplumda kız çocukları için dil öğrenimi, kültürel sınırların içinde tanımlanır. Hindistan’da yapılan bir araştırma (Kumar, 2021) kırsal bölgelerdeki kız çocuklarının ev işlerine yardım ettikleri için yabancı dil eğitimine daha az zaman ayırabildiğini ortaya koyar.

Buna karşılık, erkek çocukların dil öğrenmesi genellikle “kariyer yatırımı” olarak görülür.

Kadınların dili kullanımı çoğu zaman “nazik”, “uyumlu” veya “yardımcı” olarak tanımlanırken; erkeklerin dili “otoriter” veya “stratejik” olarak algılanır.

Bu farklar, sadece bireysel seçim değil, toplumsal beklentilerin sonucudur.

Yani, bir kadın “one third” derken bile, toplumun ona biçtiği “yumuşak konuşan” kimliğin içinde konuşur; bir erkek ise “akıcı konuşan” biri olarak övülür.

Ama bu kalıplar artık çözülüyor. Kadınlar sosyal medyada, akademide ve kamusal alanda dili yeniden sahipleniyor — kendi sesleriyle.

---

Irk ve Küresel Dil Hiyerarşisi

İngilizce, sömürgecilik tarihinin mirasıdır. “One third”ü doğru telaffuz etmek, bazı bölgelerde hâlâ “modernlik” göstergesi sayılır.

Afrika’da, Asya’da ve Latin Amerika’da İngilizce bilmek bir avantaj gibi görünse de, aynı zamanda yerel dillerin geri plana itilmesine yol açar.

Kenya’da Swahili konuşan öğrenciler, İngilizce sınavlarda başarısız olduklarında “yetersiz” olarak etiketlenir. Bu durum dilsel değil, ırksal ve kültürel bir hiyerarşinin sonucudur.

Sömürge sonrası toplumlarda İngilizce, “yukarı sınıfın dili” haline gelir.

Peki bir dili iyi bilmek mi değerlidir, yoksa kendi dilini koruyabilmek mi?

Bu soru, dil politikalarının ve kimlik arayışlarının kalbinde duruyor.

---

Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı, Kadınların Empatik Duyarlılığı

Forumlarda, sınıf ortamlarında ve sosyal medyada dil öğrenimi konuşulurken gözlemlediğim bir dinamik var:

Erkekler genellikle “nasıl daha iyi öğrenirim”, “hangi kursu almalıyım” gibi çözüm odaklı sorular sorarken; kadınlar “kendimi ifade ederken neden çekiniyorum” gibi daha derin, duygusal konulara değiniyor.

Bu fark, biyolojik değil, toplumsal bir öğrenmenin sonucu.

Kadınlar sıklıkla dışlanma veya yargılanma deneyimlerini paylaşırken, erkekler başarı odaklı ilerleme stratejilerini tartışıyor.

Ama her iki yaklaşım da değerli. Çünkü biri “sistemin etkilerini” görünür kılıyor, diğeri “sistemin içinde hareket etme yollarını” arıyor.

Belki de gerçek dönüşüm, bu iki bakışın birleştiği yerde başlıyor: empatiyle çözüm aramakta.

---

Sınıf Farklılıkları ve Dilin Sosyoekonomik Etkisi

Bir İngilizce kelimenin doğru telaffuzu, bazen bir iş görüşmesini kazandırır, bazen bir fırsatı kaybettirir.

Sınıfsal fark burada devreye girer.

Türkiye’de özel okullarda eğitim gören bir öğrenci “one third” derken akıcı ve özgüvenlidir; devlet okulundaki öğrenci ise aynı kelimeyi söylerken duraksar.

Bu sadece dil bilgisi değil, sosyal sermaye farkıdır.

Bourdieu’nun “dilsel sermaye” kavramı burada anlam kazanır: Dil, sosyal hiyerarşide bir güç aracıdır.

Peki, toplum bu farkı nasıl kapatabilir?

Belki de ilk adım, dil öğrenimini bir “statü göstergesi” değil, bir iletişim hakkı olarak görmektir.

---

Dilin Sınırlarını Kim Çizer?

Dil yalnızca kelimelerin toplamı değildir; kimliğimizin, sınıfımızın, ırkımızın ve cinsiyetimizin yankısıdır.

Bir kesir — “one third” — bile bu sistemin minyatürü gibidir: basit, evrensel, ama herkes için eşit anlam taşımayan bir ifade.

Bu yüzden dil öğrenmek sadece kelime ezberlemek değil, eşitsizlikle mücadele etmek anlamına da gelebilir.

Bir dili öğrenmek, o dili herkes için erişilebilir kılmakla ilgilidir.

Bu noktada şu soruyu sormak gerekmez mi?

> “Dil bilgisi mi önemli, yoksa dili paylaşma cesareti mi?”

---

Sonuç: “One Third”ün Ardındaki Dünya

“1/3 İngilizce nasıl okunur?” sorusu, kulağa basit ama anlamı derin bir sorudur.

Cevabı sadece one third değil; aynı zamanda dilsel eşitsizlik, toplumsal cinsiyet, sınıf ve kimlik üzerine bir aynadır.

Kadınların empatisiyle erkeklerin çözümcül bakışını birleştiren, farklı ırklardan ve sınıflardan insanların deneyimlerine kulak veren bir yaklaşım, dilin gücünü herkes için adil kılabilir.

Sonuçta, doğru telaffuzdan daha önemli bir şey var: Birbirimizi anlayabilmek.

Kaynaklar: UNESCO (2023) “World Inequality in Education Report”, Pierre Bourdieu (1991) Language and Symbolic Power, Kumar (2021) Gender and Language Learning in Rural India, British Council (2022) Global English Access Report; kişisel gözlemler ve akademik saha deneyimleri.